‘Kanser nedir?’ sorusuyla başlayalım. Kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü urlara denir. Genel anlamda kanser, vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan hastalık grubudur. Vücutta dengede olmayan komplikasyonlar sebebiyle kanser oluşabilir. Ancak, bağışıklık sistemi daha da zayıf olduğunda kanseri yenmek için daha fazla çaba gerekecektir. İnsanda bağışıklık sistemi psikolojiye bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Doğal ve güçlü olan vücudumuzun savunma sistemi olan bağışıklık sistemi, kişi ağır travmalar yaşadığında yoğun strese bağlı olarak dirençsiz olabilir. İnsan psikolojisinin iyi olmasıyla birlikte, bağışıklık sistemini destekleyen bir takım hormonlar salgılanır. Bu hormonlar yardımıyla vücudun direnç sistemi kuvvetlenebilir ve aynı zamanda yoğun stresli durumlarda vücut direnç düşerek hastalıkların oluşmasına zemin hazırlanabilir. Kanser, direnç sistemi olan bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla kendini daha rahatlıkla var edebilir. Bu sebeple kanser hastalığının ortaya çıkmasında ve kanser hastalığının tedavisinde psikolojinin önemini görmekteyiz.
Kanser ve Psikolojik Tedavi
Kanser hastalarının psikolojik tedavisinde genellikle bilişsel davranışçı terapi ve grup terapisi kullanılmaktadır. Kanser hastaları için yapılan pozitif psikoloji müdahaleleri, tedavinin etkisini arttırmaktadır. Jinekolojik kanserli hastalar üzerinde yapılan bir araştırma, daha fazla sosyal destek algısının daha fazla kavga ruhu ve daha az çaresizlik veya umutsuzluk ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Umut, hastaların tedavi sürecinde çok önemlidir. Umutsuzluk ölüm kaygısını aşırı arttırarak çaresiz hissettirebilir, bu durum tedaviyi reddetme ile sonuçlanabilir. Umutsuzluk, çaresizlik gibi durumların yaşanmasının önüne geçmek için terapi çok önemlidir. Yapılan bir meta-analiz sonucunda, çoğu kanser katılımcısı için psikolojik tedavilerin, depresif belirtilerini azaltma eğiliminde olmasına ve psikolojik tedavi ile yaşam kalitelerinde olumlu yönde değişim olduğu hastalar tarafından belirtilmiştir.
Kanseri organizma içerisindeki anormallik olarak düşünebiliriz. Organizma içerisinde birçok anormal ve dengesiz durum kanser hastalığını ortaya çıkarır. Bu sebeple, hastalığın tedavisinde sadece ilaç kullanarak tedavi etmek de mantıksızdır. İyileşme bir süreç içerisinde, bütünsel bir bakış açısıyla her alandaki anormal durumları düzelterek gerçekleştiğinde daha olumlu sonuçlar elde edilir. İnsan sağlığı bir bütündür. Küçük ve önemsiz sandığımız sağlıksızlıklar ve dengesizlikler, bütün organizmayı etkileyebilir ve hatta kanser gibi ciddi hastalıklara zemin hazırlayabilmektedir. Sağlıklı olmayı tam bir iyi oluş hali olarak tanımlıyorsak sağlıksız bir durumda da her yönüyle tam bir tedavi yoluna gitmeliyiz.
Kanser Tedavisi ve Biopsikososyal Yaklaşım
Sağlıklı ve sağlıksız psikolojinin fiziksel iyi oluşla ilişki vardır. Son zamanlarda psikolojinin ve iyi oluş halinin hastalıklarla bağlantısı üzerine çok fazla araştırma yapılmıştır. Araştırmalar sonucunda psikolojinin ve iyi oluş halinin önemi daha fazla anlaşılmıştır. Kanser tedavisinde holistik bir anlayış önem kazanmıştır. Kanser tedavisi için holistik akım olan ‘Biopsychosocial’ denilen tedavi yöntemi kullanılmaya başlanmıştır. Bu tedavi kapsamında; ilaçlarla biyolojik destek, kognitif terapi ile psikolojik destek ve grup terapileri aracılığıyla sosyal destek kanser hastalığının tedavisinde kullanılmıştır. Mevcut çalışmanın sonuçlarını biyopsikososyal açıdan değerlendirirsek, bu modeli sadece kanserin tedavisi için değil, kronik hastalıkların hemen hemen hepsine psikolojik ve sosyal bileşenlerin eşlik ettiği gerçeğine tanık olabiliriz. Bu nedenle, bu hastalıkların herhangi birinden muzdarip hastalar multidisipliner bir şekilde tedavi edilmelidir.
Kanserin Psikolojik Etkileri
Psikiyatrik bozukluklar sıklıkla kronik hastalıklara eşlik eder ve bu özellikle kanser hastaları için geçerlidir. Kanserde en yaygın komorbidite majör depresyon olarak görülmüştür. Depresyon kendisini uykusuzluk, geri çekilme, psikomotor gerileme ile gösterebilir. Bu konuda yapılan çalışmanın sonuçları, kanser hastalarının sağlıklı bireylere göre depresyon ve anksiyete ölçeklerinde daha yüksek puanlara sahip olduğunu göstermiştir.
Kanser hastalarında hem anksiyete hem de depresyon yaşam kalitesini, tedaviye uyum, tedaviye yanıt ve hastalığın şiddetini etkileyebilir. Bunlara ek olarak, kanser hastalarında suçluluk duygusu da görülebilir. Kanser hastalığı olan birey bu süreçte kendisini ve çevresindekileri suçlayabilir ve nasıl bir kabahat işlediğini düşünebilir. İçe çekilme aşamasında hasta hastalığını kabullenip bu aşamada ayrıca dış uyaranlara karşı kayıtsızlık gözlenebilir.
Kanserin bazı türlerinde vücut algısı değişebiliyor. Örneğin meme kanseri hastalara yapılan ameliyat sonucunda vücut algısı değiştiği bilinir, kemik kanseri olan hastalarda uzuv kaybı yaşanabilir. Vücut algısı değişimi sonucunda sosyal ilişkiler bu durumdan etkilenebilir ve hasta kendini içe kapatıp karamsarlığa kapılabilir. Bu süreçlerde psikolojik destek çok önemlidir. Binlerce insan kanser ile mücadele ederken fiziksel olarak bu durumdan etkilendiği gibi psikolojik olarak da etkilenmektedir.
